Ask menkibelerimiz, edebiyatimiz birer birer incelenecek olursa görülür ki biz Türkler hicbir zaman sayisiz hazinelerinden, rindane ve sairene üslbundan faydalanmadigimiz bir devir yoktur Gariptir ki Fars edebiyati denilince ilk önce herkesin zihnine gelen, Acemin ney ile mey, gül ile bülbül menkibeleridir. Halbuki Fars sairleri arasinda hikem ve ahlak ortaya cikarilmis bircok hazine gömülmüs ve her birisi sonsuza kadar dikkat ve letafetin ve edeb zevkleriyle söyleyenlerinin gücünü ve maharetini ispat etmeye yeterli bulunmus iken, sanki Sarkin bu hazineleri bitmis gibi, herkeste Garp üslbuna, Garbin yeni tarzina temayül etmede büyük bir düskünlük hasil olmustur. Hemen her seyde mill ananelerimizi yabancilara kaptirdigimizdan, bugün hirs ve istihamizi celbettigi icin onlardan severek ve yalvararak aldigimiz edeb mazmunlarin hemen hemen tamami edeb lisanimizin esasini olusturan Arap ve Acemden alinmis seylerdir. Fakat Garp bunlara birer renk ve cila vererek yeni bir elbise giydirmis oldugundan, senelerden beri vuslat haremimizden uzak olan manev yenilikler ve tabi güzellikler öyle yüzeysel bir bakisla anlasilamayacagindan, tabii olarak ilk sahibi bulunamamaktadir On birinci yüzyilda Tebrizin güzel topraklarinda, zümrütlü bahcelerinde mesut bir ömür sürmüs ve muasirlarinin bile hasedinden kurtulamamis olan Saib, aslen Tebrizli Muhammed Ali adinda bir zatttir. Bazi Türkce siirleri oldugu da rivayet edilir. Yirmi bin beyti askin olan mürettep divani Iran ve Hindistanda, hatta Osmanli zevk sahipleri nezdinde cok kabul görmüs olup, darbimesel ve hikemiyatta Hafizlari geride birakmistir Saibin siirleri arasinda tabi hazineler mevcut oldugunu, tahsil esnasinda üstadim Hemsinli Haci Hafiz Yusuf Efendiden duymustum. Elime gecen basilmamis divanini gücüm nispetinde inceleyerek iki yüz beyit sectim. Kitaba, Saibin adini yasatmak icin Mücevherat-i Saib-i Tebrz adini verip herbirinin altina mealen birer tercüme ekledim M. Huls Karadeniz